Zamanın İskender’i, Şarkın Fatihi Yavuz Sultan Selim…
O, Osmanlı tarihinde bir dönüm noktası. Sırrını bedeninde, dünyayı kafasında taşıyan bir dava adamı. Engelleri dize getiren kadim bir sözün kılıçtan kalbi. 8 yıllık dahiyane bir hamlenin halifesi, hilafet tahtının sultanı. Aklın sınırlarını aşıp, kalbini çatlatırcasına koşan anlaşılması zor bir kahraman. Osmanlı belgelerinde adı Selim Şah diye geçer. Ancak daha kendi döneminde sert mizacı, cesareti ve ataklığı sebebiyle “Yavuz” lakabıyla tanınmıştır. Kaynaklarda daha küçük yaşta iyi bir tahsil gördüğü ve babasının kendisine özel hoca tayin ettiği belirtilir.
AKILLARIN ÖTESİNDE SEFERLERİ
8 yıllık saltanatında İran Safevilerini tamamıyla Anadolu’dan püskürttü. Bu aynı zamanda Anadolu’dan birçok Alevi Türkmen’in de İran’a göçüne neden olmuştur ve hatta ölümüne sebep olmuştur. Fakat laralamak amacıyla belirtildiği gibi 20 bin alevinin öldürüldüğü doğru değildir. Şah Kulu ayaklanmasında birçok Osmanlı askeri ve hatta paşaları ölmüştür. Bu durumda Yavuz Sultan Selim Han’ın tolore edecek bir tarafı kalmamıştır. Eğer Yavuz Sultan Selim’in aldığı bu tedbir ve yaptığı seferler onu suçlu kılıyorsa bugün Cumhuriyetimizin yurtiçin de ve dışında yaptığı harekatlar suç sayılması gerekir ki bu durum çok abestir. İran Şahını sevenler İran içinde çok önemli bir gruptur ve çoğunluktur. Şah İsmail Safevi’nin, Osmanlılar karşısında yenilgisiyle birlikte: Türk Devleti ateşli silahlar devrine ve Rönesans dünyasına askeri teknikler ve harp nizamı bakımından uyum sağlamıştır. Şah İsmail’in savaşçı Türkmenleri ve İranlıların fazla bir şansı yoktu. Aynı durum 1517 Ridaniye Zaferi’yle biten Mısır Seferi için de geçerlidir. Bunlar o devir için akıl almaz seferlerdi. Sadece karşısındaki Safeviler ve Mısır Memlükleriyle değil devletlularla da çatışmak zorunda kaldı. Osmanlı artık gücünün zirvesindeydi. İnsanların akıllarını zorlayacak seferleri yapıyordu artık Osmanlı.
NASIL YAVUZ OLDU
Osmanlı devlet adamı hem iyi bir bürokrattır hemde iyi de komutandır. Devlete ve padişaha sadık olan paşalar , özellikler Padişaha yalan söylemekten çok çekinir ve bunun için padişaha dahi direnir. Yavuz’un Yavuzluğundan dolayı çok devletlunun kellesi gitmiştir. Piri Mehmed Paşa’dan başlayarak, İdris-i Bitlisi’nin tarif ettiği üzere devletlularla çatışması, bir çırpıda İskender Paşa, Tâcîzâde Câfer Çelebi ile Sekbanbaşı Balyemez’in boyunlarını vurdurması devlet idaresinde asla müsamaha göstermediğinin göstermesidir. Bu kadar kısa zamanda yaygın bir coğrafyayı, bütün İpek Yolu’nun geçtiği Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’yu imparatorluğa katması kolay olmamıştır. Yavuzluğuna dair bir örnek daha şöyle ki ; Sultan Selim Mısır’dan dönüşte Bülbis’ten geçerken pâdişâh ile konuşarak gelen Yunus Paşa’nın düşüncesiz bir söz sarf etmesi üzerine derhal at başını çekip durduran pâdişâh, solaklar kethüdasına emredip boynunu vurdurdu; söylenilen sözden dolayı hiddetini yenemeyen Yavuz, Yunus Paşa’nın başını gövdesinden ayırtarak 3 gün götürttükten sonra Kalyada defnettirdi. Bu onun zalimliğinden değil devletin selameti içindi. Çünkü o tam bir cihangirdi…
YAVUZ SULTAN SELİM’İN SANATKARLARA VERDİĞİ DEĞER
Yavuz Sultan Selim Han dönemine ait in’am defterlerine ait vesikalara bakıldığında daha güzel anlaşılacaktır bu husus. Bu defterlerde sanatkarlar “Ehl-i Hıref”olarak adlandırılırlar. Ehl-i Hiref-i Hassa Teşkilâtı, Osmanlı kültür tarihinin belki de en önemli kurumlarından bir tanesidir. Sarayın himayesinde kurulan bu teşkilât pek çok sanat grubunu içinde barındırmıştır. Osmanlı devrinin en güzel sanat eserleri bu grubun elinden çıkmıştır. Bursa ve Edirne saraylarında da sanatkârlar olduğu gibi, bu cemaatin örgütlenmesinin tamamlanması II. Bayezid dönemine denk gelmektedir. Sanatkârlar genellikle padişahın ve Enderun ağaları gibi saray halkının verdiği tamir işleri ve siparişler doğrultusunda eserler vermişlerdir. Siparişler verilirken, desen, renk gibi ayrıntılar verilir, sanatkârlar ona göre eser çıkartırlardı.
BİR CİHANGİRİN VEFATI
Bir şirpençe aldı onu aramızdan. Hikayesini herkes bilir zaten. Biz İbn-i Kemal’in dilinden anlayalım birde onun vefatını.
Az müddetde çağ iş etmişdi, Sâyesi olmuş idi âlem-gîr. Şems-i asr idi asırda şemsün Zılli memdûd olur, zamânı kasîr. Tâç u taht ile fahr eder beğler Fahr onunla ederdi tâc u serîr. Gönli ol sûrda bulurdı sürûr Ki çala ağırıydı tîg ü nefîr. Öldi Sultân Selîm hayf u dirîğ Hem kalem ağlasun anı hem tîğ
Az zamanda çok işler başarmıştı .
Gölgesi bütün cihanı tutmuştu.
O padişah ikindi güneşiydi.
Bu vakitte güneşin gölgesi uzun, ömrü de kısa olur.
ÇOCUKLARI
Vefatı sırasında hayatta kalan tek oğlu Süleyman’dır. Âlî Mustafa Efendi şehzadelik yıllarında câriyeden doğan bir oğlunu gizlediği, bunun Üveys Paşa olduğu, oğlu Süleyman’ın da bundan haberdar bulunduğu rivayetini aktarır. Adı bilinen tek hanımı Hafsa Sultan’dır. Ayrıca Ayşe Hatun isimli birinden daha söz edilir ki bu Üveys Paşa’nın annesidir. Üveys Paşa’nın durumunu açılayana bir terim vardır bu da “porfirogennetos”dur. Kızları Beyhan Sultan (Ferhad Paşa’nın zevcesi), Fatma Sultan (Kara Ahmed Paşa ve sonra Hadım İbrâhim Paşa’nın zevcesi), Hafsa Sultan (İskender Paşa’nın zevcesi), Hatice Sultan (Makbul İbrâhim Paşa’nın zevcesi), Şah Sultan (Lutfi Paşa’nın zevcesi), Hanım Hatun’dur (Çoban Mustafa Paşa’nın zevcesi). Bazı kaynaklarda Trabzon, Edirne, Şam ve Kahire’deki imar hareketleri dışında İstanbul’da kendi adını taşıyan caminin temellerini attırdığı, ancak tamamlatamadığı, Tersane’yi genişlettiği, Sirkeci ile Sarayburnu arasında sahilde bir köşk yaptırdığı (Yalı Köşkü veya Mermerköşk) zikredilir.
BURAK ÇELİK
Yorumlar