İstanbul, tarihi ve mimarisiyle kendine hayran bırakan bir şehir… İstanbul kimisi için hayallerin, kimisi için hayal kırıklıklarının ve kimileri için umutların şehri… Halk arasında ise ‘Taşı toprağı altın şehir.’
Film ve dizilerin, topluma sosyolojik ve kültürel olarak birçok etki ettiği aşikâr. Bazı kült filmler dönemin insanının yaşantısını, kültürünü ve siyasi durumunu da yansıttığı için tarihi bir belge niteliğinde olabiliyor.
İstanbul film gibi bir şehir aslında… Siyah ile beyazın, zengin ile yoksulun, hayalperestler ile gerçekçilerin şehri, yani kısaca aynı bir film gibi zıtlıkların şehri. Bir yanda koca koca binalar, siteler diğer yanda ise gecekondular.
Şehirler genellikle tarihi mekânlarıyla özleştirilir. Paris için Eyfel, Roma için Aşk Çeşmesi, Londra için Big Ben saat kulesi. İstanbul denilince akla öncellikle tabi İstanbul Boğazı, Kız Kulesi ve Galata Kulesi gelir. Bu yapılar birçok efsaneye, öyküye konu olmuştur.
Bir film veya dizinin çekildiği şehir bazen turistik bölge haline gelebilir. HBO yapımı Game of Thrones dizisinin çekildiği bölgeler İzlanda’da turistlerin uğrak yeri haline gelmiştir. Bir diğer örnek ise The Lord of the Rings’ in çekildiği yer olan Yeni Zelanda, ilginç bir karar alarak turistik gelirleri kontrol etmek için The Lord of the Rings Bakanlığı kurmuştur. Yapımların çekildiği konumların turistik bölge haline gelmesinin ülkemizdeki örneklerinden birisi ise Asmalı Konak dizisidir. Asmalı Konak’ın çekildiği konak ziyaretçi akınına uğramaktadır.
Ünlü yönetmenler şehir temasına çok önem verirler. Tarantino çoğu filminde Los Angeles şehrini, Woody Allen ise New York şehrini sık sık kullanmıştır. Yerli yapımların büyük çoğunluğu da İstanbul mekân olarak kullanılmıştır. Eski film ve dizilerdeki İstanbul’a baktığımızda aslında şehrin günümüzde nasıl değişime uğradığı görülmektedir. Yeşilliklerle dolu kent, yıllar içerisinde durmaksızın göç almasıyla birlikte çarpık kentleşme ve gökdelenlerle dolu bir kent haline bürünmüştür.
Eski filmlerde, İstanbul’a gelen karakterler genellikle Haydarpaşa Tren Garı’nın önünde durup, meşhur ‘Seni yeneceğim İstanbul’ repliğini kullanıp İstanbul’daki maceralarına atılırlar.
Ezel dizisinde Tuncel Kurtiz’in oynadığı ‘Ramiz Dayı’ karakterinin geçmişini izleyiciye aktaran sahnelerde gördüğümüz gibi Ramiz Dayı karakteri de İstanbul’u yenmeye gelen karakterlerden biri olarak gösterilmiştir.
Başrollerinde Mehmet Aslantuğ, Ahu Türkpençe ve Ozan Güven’nin oynadığı ‘Bir İstanbul Masalı’ dizisi, konusu itibari ile aynı adı gibi İstanbul’u zıtlıkların şehri olarak göstermiştir.
Son yılların en ünlü içerik üreticisi Netflix ilk Türk yapımı dizisi Hakan: Muhafız’da Kapalıçarşı, Ayasofya gibi İstanbul’un tarihi yerlerinin adeta tanıtımını yapmıştır.
Bazı yapımlar ise, İstanbul’u sadece konaklar ve yalılarla dolu bir şehir olarak ‘tozpembe’ görenler için, İstanbul’un bilinmeyen tarafını da gösterir. Lütfi Akad’ın Gelin, Düğün, Diyet üçlemesi, Sadık Şendil’in Canım Kardeşim filmi, Kemal Sunal’ın Gülen Adam filmi ve Metin Kaçan’ın aynı adlı romanından uyarlanan ve Mustafa Altınoklar’ın yönetmenliğini yaptığı 1996 yapımı Ağır Roman filmi bu yapımların en büyük örneklerindendir.
İstanbul sadece yerli değil bazı yabancı yapımlara da ev sahipliği yapmıştır. Jules Dassin’in yönetmenliğini yaptığı 1964 yapımı Topkapı filmi, Ray Nazarro’nun yönetmenliğini yaptığı 1951 yapımı Flame of Stamboul, başrolünde Jackie Chan’in oynadığı Altın Yumruk ve James Bond serisinin 2012 yapımı Skyfall filminin bazı sahneleri yine İstanbul’da çekmiştir.
30 yıl boyunca izleyicileriyle buluşan efsane çizgi film serisi The Simpons, bir bölümünde İstanbul’da geçmese de Istanbul (not Constantinople) şarkısını kullanarak İstanbul’a atıfta bulunmuştur.
Tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapan İstanbul, bu sonuçla film ve diziler özelinde birçok sanat eserinde yer almış ve gelecekte de yer alacak gibi görünüyor.
Fakat olay örgüsünün tamamı veya bir kısmı İstanbul’da geçen birçok yabancı yapımların, İstanbul’u ve dolayısıyla Türkiye’yi olduğu gibi göstermeyen bu yapımlar nedeniyle ülkemizin yurtdışına yanlış tanıtıldığına şahit olduk. Umarız gelecekte yabancı ve yerli yapımlarda İstanbul’un güzelliklerinin izleyiciye yansıtıldığını görürüz. Yerli yapımcılar ve yönetmenlerimiz ise İstanbul’u bütün güzellikleriyle mekân olarak kullandığı uluslararası işler yaparak hem kendi adlarını hem de İstanbul’un itibarını, dünya sinema ve dizi sektöründe artırmış olurlar. Dünya’da iki kıtayı ayıran, harikulade bir boğaza, her iki yakasının da güzelliklerle dolu olduğu güzel İstanbul’umuzdan başka bir İstanbul yok.
Comments